Geçen ay, günlük deneyimlerimizin beynimiz tarafından tahmine dayalı inşa sürecini okuduğum bir sinirbilim kitabı ve bir örnek üzerinden anlatmaya çalışmıştım. Buradan hafızanızı tazeleyebilirsiniz.
Bitirirken de iki önemli noktayı paylaşıp demiştim ki, bu konuda küçük bir seri yapmak niyetindeyim. İşte bu yazı, o küçük serinin ikinci yazısı, hoş geldiniz! ☺︎
Öyleyse bıraktığım yerden başlayalım: En basitinden en karmaşığına hayatımız boyunca gerçekleştirdiğimiz bütün eylemlerimiz, beynimizin geçmiş tecrübelerimize ve içinde olduğumuz anlık duruma göre tahmine dayalı bir prensiple gerçekleşiyor.
Yani aslında eylemlerimiz, hafızamızın ve içinde bulunduğumuz durumun kontrolü altında. Peki bu durumda özgür iradeden söz edilebilir mi dersiniz?
Özgür irade, felsefenin ortaya çıkışından beri hem akademisyenler hem felsefeciler tarafından konuşulan bir konu. Burada bu mevzuya bir açıklık getirmiş olmayacağız muhtemelen. Ama sinirbilimci Dr. Barrett’ın beynin çalışma prensibinden yola çıkarak getirdiği bakış açısı gerçekten ilgi çekici.
Şöyle bir düşündüğümüzde, bir taraftan kendimizi özgürce seçim yapıp, yaptığımız seçimlere göre hareket edebiliyor olarak görüyoruz ve bu gayet doğal geliyor. Mesela canımız cips mi istedi, markete gidip alıp yiyebiliyoruz. Bunu günlük diğer bütün hareketlerinize uyarlayabilirsiniz ve böyle bakınca özgür irade varmış gibi hissedebiliriz.
Ama diğer taraftan, sinirbilim üzerine yapılan araştırmalar beynimizin eylemlerimizi biz farkına varmadan başlattığı konusunda hemfikir. Ne demek istiyorum?
Bir önceki yazıdan beynin tahmine dayalı çalışma prensibini hatırlayalım: Beynimiz dış dünyadan ve vücudumuzdan duyular yoluyla sürekli veriler alır ama bu veriler dünyada veya vücudumuzda olan bitenin çıktılarıdır. Beynin olayların kendisine veya nedenlerine erişimi yoktur. Burada Barrett bir örnek vererek diyor ki: “yüksek sesli bir patlama, gök gürültüsü, silah sesi veya davul sesi olabilir ve olası her neden, beyninizin başlatması için farklı eylemler anlamına gelir.” Peki bu durumda beynimiz en uygun eylemi gerçekleştirmek adına kendisine ulaşan verilerin nedenlerini nasıl anlıyor? Tahmin ediyor. Tahmin etmek, her an sıfırdan tepki vermekten daha verimli çünkü.
“Bu tahminler aslında beyninizin kendi nöronlarının ateşlemesini değiştirerek vücudunuzu hareketler fiilen gerçekleşmeden bir saniye kadar önce harekete hazırlamasıdır.”
Tahmine dayalı bu süreç tamamen bizim farkındalığımız dışında gerçekleşiyor ve yaşamımız boyu devam ediyor. Dr. Barrett’ın aktarımlarına göre giderek artan sayıdaki bilim insanı da bu sürecin eylemlerimizin birincil itici gücü olduğu konusunda artık emin.
Tahmin sürecini kısaca hatırladıktan sonra cips örneği üzerinden devam edersek, bu durumda bir paket cips yeme kararımız beynimiz tarafından biz farkında varmadan önce bir eylem planı olarak başlatılıyor demek. Yani bu kadar basit bir hareketimiz bile (çoğu hareketimizde olduğu gibi), hafızamızın (geçmiş tecrübelerimizin) ve içinde olduğumuz mevcut çevrenin otomatik kontrolü altındaki tahminler tarafından yönlendiriliyor. Beynin arka plandaki bu işleyişine baktığımızda özgür iradeden söz etmek mümkün değil gibi duruyor, değil mi?
Fakat aslında bu tartışmayla ilgili yapbozun önemli bir parçasının göz ardı edildiğini söylüyor Barrett. O da şöyle: Beynimiz (büyük ölçüde) şimdiki ana benzer geçmiş deneyimlerinizi yeniden bir araya getirerek tahminde bulunuyor. Yani eğer geçmişe dönüp, orada bir şeyleri değiştirirsek, bugün daha farklı davranarak dünyayı daha farklı algılayabiliriz. Ama malumunuz, bu mümkün değil. Bu durumda bu sürece nasıl bir etkimiz olabilir? Hepimizin aslında gayet iyi bildiği bir şekilde; şimdiki deneyimlerimizi geliştirerek, dönüştürerek. Zira kendimiz için geliştirdiğimiz her yeni deneyim – okuduğumuz her yeni şey, konuştuğumuz her yeni insan, öğrendiğimiz her yeni şey – beynimizin gelecekte ne öngöreceğini ve hangi eylemleri yapabileceğinizi değiştirmek için bir fırsat. Bugün edindiğimiz her yeni deneyim, beynimizin yarın farklı tahminlerde bulunmasını sağlıyor. Böylece yeni davranış biçimleri, yeni tecrübeler oluşturabiliyoruz hayatımızda. Geleceğinizi kontrol etmenin bir yolu olarak şimdiki zamana yatırım yapıp geçmişinizi sürekli olarak geliştiriyorsunuz.
“Şimdi”den çok bahsedince, Eckhart Tolle’un “Şimdinin Gücü” kitabı aklıma geldi. “Geçmiş, şimdiki zaman üzerinde en ufak bir güç sahibi değildir” diyordu.
Özgür irade konusuna dönersek: Kitapta varılan nokta, kendimizi neye maruz bırakacağımızı belli bir seviyeye kadar seçebileceğimiz yönünde. İster bisiklete binmek, ister araba kullanmak, ister ayakkabı bağcıklarını bağlamak olsun, bir beceriyi ne kadar uygularsak, o beceri otomatik hâle gelene ve muhtemelen tekrarlanma olasılığı olana kadar beynimizin tahminlerini deyim yerindeyse bileyliyoruz. İşte bu noktada, biraz pratik biraz da enerji yatırımı ile bazı otomatik davranışlarımızı diğerlerinden daha olası hâle getirebilir ve böylelikle gelecekteki eylemlerimiz üzerinde daha fazla kontrole sahip olabiliriz diyor Feldman. Daha fazla kontrol, daha fazla sorumluluk da demek bir yandan. Beynimiz sadece olana bitene tepki vermiyor, aynı zamanda aktif olarak dünyayı tahmin ediyorsa ve hatta kendi devrelerini de bu yolla şekillendiriyorsa, o zaman kötü davranışlarımızla ilgili sorumluluk kimindir? Bizim diyor, Barrett.
Tabii sorumluluk derken, başına trajik olaylar gelmiş veya depresyon, anksiyete gibi ciddi rahatsızlıklarla boğuşan kişilerin, yaşadıkları bu zorluklardan sorumlu olduklarını söylemediğinin altını çiziyor. Söylemeye çalıştığı, bazen bir şeyler bizim suçumuz olduğu için değil, söz konusu durumları sadece kendimiz değiştirebileceğimiz için onlardan sorumlu olduğumuz.
Herkesin aynı ölçüde seçim şansı olmuyor bu hayatta, fakat herkesin mutlaka seçenekleri var. Eylemlerimiz ve tecrübelerimiz üzerinde, düşündüğümüzden ve hatta istediğimizden fazla sorumluluğumuz varsa, “Hayatımız nasıl olabilir?”, “Nasıl bir insan olmak istiyoruz?” gibi sorularla baş başa bırakıyor bizi Barrett bölüm sonunda.
Bir sonraki gönderiye kadar, şimdilik hoşçakalın.
Sevgiler,
Buket
Comments