Paul Valery, “Rüyaları gerçekleştirmenin en iyi yolu uyanmaktır” diyor. Goodreads’te denk gelip bir kenara not ettiğim Paul Valery alıntılarından biri bu. Paul Valery, çok sevdiğim Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiir estetiği üzerinde yoğun etkileri olan biri olması sebebiyle benim de ilgimi çeker.
Valery, sembolizmin öncülerinden Fransız bir şair ve düşünür. Sevdiğimiz insanları daha iyi anlamak için bazen onların sevdiği kişilere, yerlere, eşyalara daha iyi bakmak gerekiyor bence. Bu nedenle ben de Tanpınar’ı daha iyi anlamak için zaman zaman Tanpınar’ın hayranlık duyduğu kişilere dair araştırmalar yapmayı seviyorum.
Ama bu yazının konusu Paul Valery değil. Bu yazı, kendisinin “uyanmak” kelimesinde vurgu bulduğum, her birimizi direkt olarak ilgilendiren daha önemli bir konuya dair: Yeniden umut etmek.
Bu yazıyı yazmaya başlamışken Aposto’nun Duende yayınından bir mail geldi posta kutuma. Yeni bir yazı serisinden bahsediyorlar. Serinin odağı, Türkiye’de bir süredir kapsamı giderek genişleyen festivalsizleştirme iklimi olacakmış. “Amacımız … yeni kazanımlar için kaybettiklerimizin farkına varmak”. E-postayı okuduktan sonra biraz durup, Türkiye’nin içinde bulunduğu kültürel ıssızlığı düşünüyorum…
Yıkılan Emek Sineması’nı. Sakıncalı bulunan yayınların imza günlerinin iptalini, tiyatro oyunlarının yasaklanmasını. Geçtiğimiz yıl “Çevresel Gürültü Kontrol Yönetmeliği” kapsamında açık hava konserlerine ve festivallere getirilen saat sınırını. ODTÜ’de iptal edilen bahar şenliklerini. Fikirlerinden, yaşam biçiminden ve hatta cinsel tercihlerinden ötürü itibarsızlaştırma saldırılarına maruz kalan, hareket alanı daraltılan ve hatta gözaltına alınan sanatçıları. Toplumun içinde bulunduğu ahvali konu alan karikatüristlere açılan davaları.
Örnekleri çoğaltmak ne yazık ki mümkün. Fakat son yirmi yıl içinde iktidarın çeşitli teşebbüslerle sistematik olarak ifade özgürlüğünü kontrol altına almaya çalışmasını anlamak mümkün değil.
Fakat bu örnekleri hatırlamak, kolektif bilinç için önemli. Bütün bunlar olurken, henüz neler olup bittiğini idrak edemeyen yaşta olan ve bugün ülkenin geleceği için söz hakkına sahip gençlerin bunları öğrenmesi ve anlaması önemli.
Çünkü ortak hayallerimiz etrafında yeniden bir araya gelmek mümkün. Hatırlamakta zorluk çektiğimiz kadar uzun bir zamandır; sürekli ‘bir tarafta’ olanlardan veya olmayanlardan bahsedilen, arzu edilen ‘tarafta’ olmayanlara hakaret etmekten çekinilmeyen, farklılıklarını bir potada eritmeyi başarabilmiş insanların bir araya gelişinden tedirgin olunan bir yönetime maruz kaldık.
Şimdi ise önümüzde, sağduyulu, barışçıl ve demokratik olmasını umduğumuz önemli bir seçim var ve bu seçime katılıp oy hakkımızı kullanarak, ülkenin bundan sonraki yönetim şeklinde söz sahibi olabiliriz.
Çok uzun bir zamandır toplum olarak bir araya gelişin, birleşmenin mümkün oluşu unutturuldu. Benim için bu seçimde çıkış noktası diyebileceğim durum bu sanırım. Çünkü benim nezdimde toplum olarak bir araya gelişin engellenmesi, kolektif umudumuza da bir saldırı niteliği taşıyor. Umudumuz her şeyimiz. Umutsuzluğa alışmak istemiyoruz.
Derdimiz bireysel. Derdimiz, bu dünyadaki ne kadar olduğunu bilmediğimiz kısıtlı zamanımızı insanca koşullarda geçirmek. Derdimiz, aynı fikirde olmadığımızı saygı çerçevesinde dile getirdiğimizde birilerinin hedefi hâline gelmemek. Derdimiz, iyi bir eğitim almak. Derdimiz, dürüst haber alma özgürlüğümüzün kısıtlanmaması. Derdimiz, ne giydiğimizden, nasıl yaşadığımızdan, neye inandığımızdan önce fikirlerimize kulak verilmesi. Derdimiz, önceliğimizin iyi hissetmek olduğu bir toplum inşa etmek. Derdimiz yaşam hakkımızın güvencesi. Derdimiz, geleceğe dair umutlu olmak. Derdimiz, toplum olarak bir araya gelişin mümkün olduğunun sistematik hamlelerle unutturulması çabalarına karşı bir arada olmak, birleşmek. “Birlik ne kadar kuvvetse, ayrılık o kadar zaaf.” Haldun Taner’in “Salt İnsana Yönelik” öyküsünden bu cümleyi, şu günlerde çok anlamlı buluyorum.
Herhangi birisinin bireysel olarak sevdalısı değilim. Partizan da değilim. Ama Türkiye’de uzun zamandır yanlış gittiğini düşündüğüm bir şeylerin değişmesinin, ancak birleşerek mümkün olacağını görüyorum. En azından böyle bir umudum var. Birleştirici, kapsayıcı, destekleyici ve geliştiren bir siyaset görmek istiyorum. Bu yüzden sizi de Pazar gününe kadar retrospektif bir bakışla memleket meseleleri üzerine düşünmeye, kendi fikrinizi geliştirmek adına güvenilir kaynaklardan bilgi edinmeye, okumaya, dinlemeye ve anlamaya çalışmaya davet ediyorum. Sonra da gelin, ilk turda bitirelim. Aydınlık bir rotada birleşmek dileğiyle.
Not: Yazının başlığı, Mor ve Ötesi’nin 2004 yılında çıkan “Dünya Yalan Söylüyor” albümündeki “Uyan” şarkısından. Son zamanlarda içimden geçenleri çok iyi anlatan bir şarkı olduğu için, bu yazıya da yakışan bir başlık olacağını düşündüm. Sevgilerimle.
Hozzászólások